Tiflis için söyleyebileceğimiz ilk şey tam bir fiyat/performans şehri olduğu. Gerçekten bir hafta sonunuzu çok cüzi bir maliyetle çok güzel ve hatta lüks geçirmenizi sağlayabilecek bir şehir. Biz kendi adımıza en lüks gezimizi burada yaptığımızı söyleyebiliriz: özel turlar, hamam keyfi, lüks restoranlarda akşam yemekleri ve bol içki. Tiflis’in dış görünümünü tarihi yapıların ve modern mimarinin birleşimi olarak özetleyebiliriz. Neredeyse yıkılmak üzere olan evler ve bilimkurgu filmlerinden fırlamış gibi duran modern yapılar yan yana. Ayrıca turistik amaçla geldiyseniz gezmeniz gereken alan maksimum beş kilometre çapında küçük bir bölge olduğu için ulaşım konusunda çok sıkıntı yaşanmıyor. Tiflis’te bizce yaşayabileceğiniz en büyük sıkıntı mutfağı. Neyse çok da uzatmadan her konunun detayına ineceğimiz kısma geçelim artık.
Pahalı mı? Ne kadar harcanır?
Bu semazene benzeyen amca evimize yakın bir yerdeydi, hoşumuza gitti |
Yukarıda da ufak bir ipucu verdiğimiz gibi Tiflis gerçekten ucuz bir şehir. Son dönemlerdeki Türk Lirasının değer kaybına rağmen hala Türkiye seviyesinde kalan nadir şehirlerden (Hatta içki konusunda Türkiye’ye göre çok çok ucuz). Örnek vermek gerekirse 1 kadeh şarabı en ucuz yerde 2 Lariye, ortalama yerlerde 5-8 Lariye, çok lüks bir yerde 15 Lariye (Mekanda 8.5 Lariye de kadeh şarap vardı biz şımarıklık yaptık 🤭) içtik. Biralar genelde daha pahalıydı. Onları da en ucuz yerde 2.5 Lari, ortalama mekanlarda 8 Lariye içtik. Biz orada olduğumuz dönemde de 1 Lari yaklaşık 1.95 Türk Lirasına eşitti. Konaklama ise gerçekten çok uygun. Hatta gece 5’te oraya varacak olmamıza rağmen kalacağımız yeri o geceden tutmaya başlayacak kadar lükse kaçabildik (Tabi bu bizim için bir lüks🤒). Yemekler de genel olarak Türkiye fiyatlarıyla aynı. Ancak bir ipucu vereceğiz bu konuda. Dışarıdan bakıp çok lüks diyebileceğiniz yerlerde bile yemekler inanılmaz derecede cep yakmıyor. Biz birkaç kere böyle lüks mekanları denedik ve gerçekten Türkiye’deki kadar büyük bir uçurum olmadığını gördük.
Patates kızartması: 5 Lari
Arkadaki toparlak şeyler sülfür hamamları 🙂 |
Biz bu gezide yukarıda da dediğimiz gibi bize göre çılgınlık derecesinde lüks şeyler yapmamıza rağmen toplamda 4 günde konaklama dahil kişi başı 1100 TL harcadık. Aşağıda neler yaptığımızı detaylı anlatacağız, onlara göre siz de gitmeden kendi hesabınızı yapabilirsiniz.
KRİTİK BİLGİ
Gitmeden önce birçok blogda okumuştuk, bu yüzden biz kazıklanmaktan kurtulduk, biz de sizi uyarmak istedik. Taksicilere kesinlikle güvenmeyin. Uçaktan ilk inişimizde havaalanında otobüs beklerken bir taksici yanımıza gelip bu saatte merkeze otobüs olmadığını ve bizi uyguna merkeze götüreceğini söyledi. Ancak biz önceden otobüsün olduğunu araştırdığımız için inanmayıp taksicinin ısrarlarına direndik. Bundan sonra da gezimiz boyunca taksicilerin taciz boyutuna varan ısrarlarına hiç kulak vermedik.
Kişniş anlatırken bu tatlı evin ne işi var demeyin, biz de bilmiyoruz |
Bir diğer kritik bilgimiz ise maalesef ki Gürcü mutfağındaki KİŞNİŞ hakimiyeti. Ne yerseniz yiyin, (ÇOBAN SALATADA BİLE) kişnişe rastlayacaksınız. Sadece peynirli yiyeceklerde kişniş kullanmıyorlar. Biz bunu öğrendiğimizde iş işten geçmişti. Bir kere olur, iki kere olur derken o kadar rahatsız olduk ki, kişniş kokusundan mutfakların önünden geçemez olduk. Bizce kişnişin İngilizcesini hatta Gürcücesini öğrenin, gerekirse alnınıza kağıt yapıştırın “No Kişniş” diye ve sipariş vermeden önce sorun. Kişniş seviyorsanız offend olmayın lütfen. :))))))
Nerede kaldık?
Biz her zamanki gibi Airbnb tercih ettik ve yine bizi pişman etmedi. Kaldığımız ev şehrin en popüler caddesi olan Rustaveli’nin hemen aşağısında, en fazla 5 dakika yürüme mesafesinde bulunuyordu. Dairenin içi oldukça güzel olmakla beraber, binanın kendisi Tiflis’teki yıkılmaya yüz tutmuşluktan nasibini almıştı. İlk gece biraz korksak da, ertesi gün Tiflis’te nerede kalıyor olursak olalım benzer bir bina olacağını fark edince rahatladık (lüks ve yeni hostel ve oteller hariç).
Biz Airbnb’yi özellikle oranın yerlisi gibi hissettirdiği için seviyoruz. En basitinden evlerini nasıl dekore ettiklerini görmek bile bize bir artı gibi geliyor. Bunun yanında, Tiflis’te hiç kullanmamış da olsak, kendimize ait bir mutfakta yemek yapabilme fırsatımızın olması özellikle daha pahalı şehirlerde bizim işimize geliyor. Son olarak, bütün gün gezdikten sonra otel soğukluğu yerine kendi evimize dönme hissiyatını yaşamak çok hoşumuza gidiyor. Öyle ki, kaldığımız yerleri her gezimizde son gün içimizde neredeyse kendi evimizden ayrılmış gibi bir burukluk oluşacak kadar benimsiyoruz. Airbnb’de gayet makul fiyatlara (çoğu zaman hostellerden bile daha makul), ulaşımı çok rahat evler bulmak mümkün.
Ulaşım
Yine yukarıda belirttiğimiz gibi, gezeceğiniz bölge çok büyük olmadığı için yürüyerek bile çok zorlanmadan gezebilirsiniz. Hiç kendimi yoramam diyorsanız, hem toplu taşıma hem de taksi oldukça ucuza geliyor. Biz son gün düşündük, otobüs yerine sadece taksi kullansaydık kişi başı harcamamıza maksimum 100 lira daha eklenecekti (havaalanı git-gel dahil).
Narikala Kalesi
4. Yüzyılda inşa edilen bu kale Tiflis’i yukarıdan gören çok güzel bir manzaraya sahip. Kale daha sonraları 4. David (Onların “The Builder” dedikleri büyük kralları) ve Emeviler döneminde de genişletilmiş. Kalenin bir kısmı ise 1827’deki depremde yıkılmış. (Bu bilgiyi iyi ki sonradan araştırırken gördük. Yoksa Tiflis’te deprem olma ihtimalini gezimiz esnasında öğrenmiş olsak, büyük ihtimal o neredeyse yıkılmak üzere olan evlerde kalırken gözümüze uyku girmezdi. 🤗) Kulenin içine girilmiyor, sadece üstüne çıkıp manzarayı görebilirsiniz. Ama aslında çok da gerek yok zaten oralar bölge olarak çok yüksek olduğu için her yerden o manzarayı görebiliyorsunuz. Narikala Kalesi’ne nehrin öteki yakasındaki Rike Park’ın içinden kalkan teleferikle çıkabilirsiniz. Teleferik ücreti 2.5 Lari. Ancak 2 Lari karşılığında da ulaşım kartı almak zorundasınız. Bu kartı sonra iade edip bu parayı geri alabiliyormuşsunuz. Güzel bir deneyim oluyor ve o yokuşu çıkmak zorunda kalmıyorsunuz. Son olarak kalenin çevresinde satılan pahalı şarap, bira, meyve suyu ve hediyelik eşyaların oyununa gelmeyin.
Kartlis Deda
Yine Narikala Kalesi’nin çevresinde bulunan Kartlis Deda (Gürcülerin Anası isminde de geçen) da Tiflis’in sembollerinden biri. Ama biz bir elinde iyilere sunmak için şarap, diğer elinde kötüler için kılıç tutan bu heykele “Nabza Göre Şerbet Ana Heykeli” adını taktık. 1958 yılında Gürcistan’ın 1500. yılını kutlamak için yapılmış bu heykelde, Gürcü geleneksel kıyafetleri içinde bir kadın bulunuyor. Eğer ki tepeye çıkmaya üşenirseniz ya da vaktiniz olmazsa, zaten kafanızı ne tarafa çevirirseniz çevirin bu heykelin tepeden size baktığını göreceksiniz (Özellikle geceleri ışıklı çok güzel görünüyor).
Botanik Bahçe
Buraya iki giriş var, ya kalenin içinden direkt geçiyorsunuz ya da aşağıda sülfür banyolarının oradan çıkarak ulaşabiliyorsunuz. Oldukça büyük bir alan, içerisinde çeşit çeşit bitkinin yanı sıra görülmesi gereken bir şelale ve Chronicles of Georgia adında oldukça fotojenik bir anıt bulunuyor. Yalnız oldukça büyük olduğu için yürüyerek gezmeniz epey zaman alacaktır, turistik bir gezinin ortasında buraya neredeyse tam bir gün ayırmak istemediğimiz için biz komik turist arabalarıyla gezdik. Kişi başı giriş 4 Lari iken bu tura katılınca +5 Lari ödüyorsunuz ve önemli noktalarda mola vererek 40 dakikada olayı bitiriyorsunuz. Yalnız şoförümüz bizi son durak olan şelalede bırakıp bence yukarı da çıkın orası güzel diyerek gittikten sonra biz meğer var olmayan opera biletimiz (ayrıntısı yazının devamında) yanmasın diye buradan koşa koşa çıkmak zorunda kaldık ve Chronicles of Georgia anıtını kaçırmış olduk.
Sülfür Banyoları
Chreli Abano Hamamı |
Geldik yaptığımız en lüks etkinliğe. Eski Tiflis’in en turistik bölümünde bulunan sülfür banyoları da görülmeye ve hatta bir saatinizi ayırıp o deneyimi yaşamaya değer. İçine girmeyecek olsanız bile özellikle güzel binasıyla ilgi çeken Chreli Abano hamamını görmelisiniz. Biz içine girmek için de tam da bunu tercih ettik. Bir saati 50-500 Lari arasında değişen odalardan (biz 100 Larilik heykelli odayı tercih ettik) tutup sıcacık sülfürlü su havuzu içinde keyfinize bakabilirsiniz. 15’er dakika aralıklarla soğuk suyla duş alıp tekrar suyun içine girmenizi öneriyorlar. Psikolojik midir bilemeyiz ama biz çıktıktan sonra kendimizi bayağı rahatlamış hissettik. Burada terlikten havluya ve hatta şampuana kadar her şeyin ekstraya girdiğini söylemeden geçmeyelim. Ancak çok da yüksek fiyatlar talep etmiyorlar.
Rustaveli Caddesi
Rustaveli’nin bir ucundaki Özgürlük Meydanı |
Bir ucunda Özgürlük Meydanı, öteki ucundaysa Bilim Akademisi bulunan geniş mi geniş bir cadde. Burası da dahil birçok geniş caddede yaya geçidi bulunmuyor Tiflis’te, hep alt geçitleri kullanıyorsunuz. Bazı yerlerde alt geçit ve hatta yaya kaldırımı da olmuyor öyle bodoslama yürüyorsunuz. 😑 Mesela nehrin kenarında görünüşte pek keyifli duran kaldırımda yürürken birdenbire kendinizi caddenin ortasında buluyor, herhangi bir üst geçit veya ışık görme umuduyla çaresizce çırpınırken en sonunda trafiğin arasına atılmak zorunda kalıyorsunuz.
Parlamento Binası |
Neyse dönelim konumuza, Rustaveli üzerinde bulunan Opera Binası, Parlamento Binası, Ulusal Müze, Güzel Sanatlar Müzesi, Moma (yine bir sanat müzesi) gibi görmek isteyeceğiniz binalarla birlikte kaçırmamanız gereken bir durak. Bir de geziniz hafta sonuna rastlarsa, bu cadde üzerinde açılan tasarım sokak pazarını gezmeyi ihmal etmeyin. Çok sevimli ve turistik hediyelik dükkanlarına göre daha uygun fiyatlı ürünleri burada bulabilirsiniz.
Opera Binası
Gelelim şimdi meşhur opera maceramıza. Biz bir şehre geziye gitmeden önce genelde opera ve konser gibi etkinliklerine de bakıyoruz. Turistik olarak çok güzel görünen bu binaların içinde gerçek bir deneyim yaşamak hoşumuza gidiyor. Tiflis’e gitmeden önce de bu etkinliklere bakıp Verdi’nin meşhur operası “La Traviata”yı görünce dayanamayıp bilet almıştık. Gittiğimiz ilk gün şehrin öteki ucundan alelacele koşarak yetiştiğimiz(!) opera, meğer ertesi günmüş. Uçak saatinin 00.05 olması yüzünden günleri karıştırmışız. Büyük bir hayal kırıklığı yaşadığımızın ertesi gününde operaya geldiğimizde yaşadığımız ikinci hayal kırıklığıyla sarsıldık. Nedense operada İngilizce üst yazı olacağından çok emindik. Fakat Kuzey Avrupa kriterleri burada geçerli değilmiş. 2 saat boyunca anlamadığımız bir dili hem dinledik, hem okuduk. 😪 O yüzden eğer ciddi bir operasever değilseniz veya daha önceden izlediğiniz bir eser değilse gitmişken opera da göreyim amacıyla gitmenizi tavsiye etmiyoruz. Fakat bu güzel binayı da en azından dışından görmeden geçmeyin. Fark ettiğimiz bir diğer durum da, operaya gelen herkesin en büyük gayesinin operada fotoğraf çektirmek olduğu gerçeği. Nerede o kotumuzdan t-shirtümüzden utandığımız asil opera seyircisi!
Ulusal Müze
İnsan türünün değişik evrim basamaklarındaki kafatası örnekleri |
1918’de bağımsızlığını ilan eden Gürcistan, Rusya tarafından bağımsızlığı kabul gördükten 9 ay sonra 1921’de yine Rusya tarafından işgal edilmiş. 1991 yılına kadar Sovyet Rusya işgali altında kalan Gürcistan’da onlarca kez başkaldırı hareketi başlamış, fakat Rusya bunların hepsini bastırıp, bu 70 yıllık süreçte on binlerce insanı öldürüp, yüz binlercesini de ülkeden sürmüş. Onlarca ülkeden yardım istemesine rağmen hiçbir olumlu dönüş alamayan Gürcistan’ın bu sancılı dönemini ve şu anki Gürcistan’ın temellerini biraz olsun anlayabilmek için bu müzeyi gezmenizi kesinlikle öneriyoruz. Müze giriş fiyatı 15 Lari iken öğrenciler için 0.5 Lari ve Türkiye’deki öğrenci kartları da geçerli.
Sameba Katedrali
Sameba Katedrali bize göre Tiflis’te görülmesi gereken en güzel dini yapı. Nispeten daha sade ve gösterişsiz diğer kilise ve katedrallere kıyasla çok daha görkemli ve estetik olan katedralin iç tavanı çok yüksek. Önündeki kocaman bahçesiyle göz kamaştıran katedralin görünüşünü gerçekten çok beğendik. Bizi en çok şaşırtan bu katedralin 1994’te yapımına başlanıp 2004’te bitirilmesi. Çok daha eski gibi göründü gözümüze. Katedrale gidiş yolu biraz zorlu. Biz Metekhi Kilisesi’nden yaklaşık 1 km yokuşlu bir yoldan yürüdük. Yürünen yolda da çok görülecek bir şey yok. Eğer ki ay yok ben yokuş çıkmam eğer yürünecek yol da çok güzel değilse derseniz sanırız ki 2-3 Lari’ye taksiyle gidebilirsiniz, nehrin kenarından.
Metekhi Kilisesi
Tarihi 455 yılına dayanan kilise 1200’lerde bir savaşta yıkılıp yeniden yaptırılmış. Bu kilisenin görünüşü ve içinin güzelliğinden ziyade konumu dikkat çekiyor. Kura Nehri’nin kıyısında bir tepede inşa edilmiş. Dolayısıyla güzel bir manzarası var ve ayrıca yine şehrin çoğu yerinden görülebiliyor. Önündeki eski İber Kralı Vakhtang’ın at üzerindeki devasa heykeli de bu görüntüyü daha da heybetli hale getiriyor.
Sioni Kilisesi
Bu kilisenin hayatımızda önemli bir anlamı oldu. Burada hayatımızda ilk defa bir vaftiz törenine denk geldik. Hüngür hüngür ağlayan eşşek kadar bir çocuğun bir papazın elinde kopmuş ayçiçeği başı gibi suyun içine foşurt diye sokulup çıkarılmasını dehşet saçan gözlerle izledik. Ayrıca dışarıdan da çok sade görünen kilisenin içi de çok büyük ve ihtişamlı değil. Büyük beklentilerle gitmenize gerek yok. Ama zaten çok merkezi bir yerde olduğu için illa ki yolunuz kesişiyor ve gitmişken görün bizce.
Kilisenin yakınındaki Sioni Sokağı da çok tatlı kafe ve restoranlara ev sahipliği yapıyor. Bir öğününüzü buradaki yerlerden birinde geçirebilirsiniz.
Kote Abkhazi Caddesi
Üzerinde çok sayıda kafe ve restoran bulunan, yürümesi keyifli ve birçok dini yapıyı da üzerinde bulunduran bu cadde, gezilmesi gereken caddelerden biri. Biz de birkaç kahvaltımızı burada yaptık. Özgürlük Meydanı ile sülfür banyolarını birbirine bağlayan bu caddeye de illa ki yolunuz düşecektir zaten.
Bambis Rigi Sokağı
Kura Nehri’nin kıyısından başlayıp Kote Abkhazi Caddesi’ne kadar uzanan bu sokakta birbirinden farklı birçok bar, club ve karaoke barları bulmanız mümkün. Sokak üstüne kurulan platformda müzik dinleyip içkinizi yudumlayabilirsiniz. Bizim çok vaktimiz kalmadığı için bir akşamımızı buraya ayıramadık fakat eğer ki Tiflis gece hayatını görmek istiyorsanız buraya gelebilirsiniz.
Barış Köprüsü
Burası Tiflis’in iki yakasını birleştiren yaya köprüsü. Şehrin ortasından akan Kura Nehri’nin üzerinden geçen bu köprü her iki taraftan da güzel bir şehir manzarası sunuyor. İtalyan mimar Michele De Lucchi tarafından tasarlanan köprü iki yüz parça halinde İtalya’dan buraya taşınmış ve 2010 yılında kullanıma açılmış. Köprü 10.000 adet LED ampul barındırıyor. Bu sayede Mors Alfabesiyle insan vücudunda bulunan elementlerin sembollerini yazıyormuş. De Lucchi bunu “Yaşamı ve milletler arasında barışı simgeleyen bir marş” olarak kurgulamış. Köprü artık şehrin görülmesi gereken noktalardan birine dönüşmüş olmakla beraber eleştirilere de maruz kalıyor. Tiflis’in tarihi dokusunu bozduğu ve aslında pede benzediğini düşünenler varmış. Siz de zaten illa ki görüp merak edersiniz. Bizce üzerinden bir kere olsun geçilmesi gerekiyor.
Dry Bridge Antika Pazarı
Kura Nehri’nin kıyısında bulunan Dadeana Park’ın içinde bulunan bu kocaman açık hava antika pazarı, gezmesi en eğlenceli yerlerden biri oldu bizim için. Onlarca insanın gelip stant açtığı bu pazarda takıdan kıyafete, kitaptan antikaya ne ararsanız var. Hediyelik eşya almak istiyorsanız buradan alıp hem bu tatlı insanları mutlu edebilir, hem de pazarlık yaparak ucuza alıp bir taşla iki kuş vurabilirsiniz (Hepsi pazarlığa çok açık gerçekten). Bu arada pazardan çıkıp Rustaveli’ye doğru yürüdüğünüzde o sokaklarda da bir sürü antikacı ve güzel parklar var. Biz bu yolu yürümeyi bayağı sevdik ve şansımıza çok çok güzel bir dondurmacı keşfettik, onu da aşağıda anlatacağız.
Burası bizce Tiflis’te gerçekten en önemli ama en az önem gösterilen yerlerden biri. Özellikle Ender burayı görmenin hayaliyle geçirmişti birkaç gününü. Burası Stalin’in kaçak olarak yaşadığı ve gizli bir basımevinde, Komünizm ve Marksizm yanlısı yayınlar bastığı ev. Evin bodrum katına bir matbaa makinesi indirmişler ve yaklaşık 17 metrelik bir tünelden iniliyor aşağı. Tüneli gizlemek için de su kuyusu izlenimi yaratmışlar. Stalin burada Gürcüce, Rusça, Ermenice ve Azerice dergiler ve broşürler basarken, diğerleri de bunları çevre ülkelere dağıtıp, ihtilal için insanlara propaganda yaparlarmış. Bir gün Gürcistan polisi buraya gelip bir kağıdı yakıp kuyuya atarak fark etmiş ve tüm binayı yakmışlar. Sonradan yeniden inşa edilen bina ise şu an hala Gürcistan devleti tarafından koruma altında değil. Başında bekleyen amcadan da bahsetmeden geçemeyeceğiz. Gittiğimizde bize nerelisiniz diye soran amca Türk’üz dediğimizde “Oooo Kemal Paşa Kemal Paşa!” diye bağırmaya başladı. Yine Atamızın kontenjanından bir yerde sevildik. Maalesef hiç İngilizce bilmemesi ve Google Translate’den bile kötü çevirip yazdığı bir sayfa bilgiyi asla anlayamamamız bizim için çok üzücü oldu. Sonradan burası hakkında bayağı araştırma yapmamız gerekti. O eski tüneli görüp, paslanmış ve neredeyse yıkılacak olan o merdivenden indiğiniz zaman şiddetli bir rutubet kokusuyla karşılandığınız bodrum katında gerçekten büyük bir tarih yazıldığını hissediyorsunuz. Ayrıca Stalin’in yattığı yatağı da görebilirsiniz.
Turla bir yerlere gitmeyi pek tercih etmesek de (Rüya bir kere ailesiyle Yunanistan/Makedonya turuna katılmış ve oradan getirdiği sarsılmaz bir önyargıyla bütün turistik tur şirketlerine nefret kusuyor) bu sefer bir günde kendi kendimize asla gezemeyeceğimiz yerlere götürüyor olması sebebiyle bu turu yapmaya karar verdik. Açıkça söyleyelim, hiç de pişman olmadık. Kazbegi dağının tepesinde bulunan Gergeti Kilisesi’ne Tiflis’ten tek yön yolculuk 3-3.5 saat sürüyor. Tur sayesinde yol boyunca birçok durakta mola vererek hem doğasından hem insan eliyle yapılmış yapılardan bayağı etkilendiğimiz keyifli bir gün geçirmiş olduk. Bu rotada inanılmaz güzellikte fotoğraf noktaları var, instagramım şenlensin isteyenlere de bire bir yani, söylemedi demeyin. Üstelik biz tur rehberimizi de aşırı sevdik, tur bitince keşke adını öğrenip size önerseydik dedik ama çok geçti. 🙁
Bu tur kapsamında bir gün boyunca gördüğümüz şeylerden kısaca bahsedelim.
Zhinvali Baraj Gölü
Burası Aragvi Nehri üzerine kurulmuş bir baraj gölüymüş. İnanılmaz bir manzara sunduğu için burada 10-15 dakika fotoğraf molası verdik. Tiflis’ten yapabileceğiniz bir diğer tur buranın yakınlarındaki Mtskheta’yı kapsıyor. Burası, yine çok etkileyici bir manzarayı tepeden gören manastırıyla zihnimize kazınan küçük bir şehir. Gürcistan’ın eski başkentiymiş. Madrid’den önceki başkent olan Toledo’ya vurulmuştuk, burası da o derece içimizde kaldı, bir dahaki sefere yolumuzu buraya da düşürmek dileğiyle!
Ananuri Kalesi
Nehrin kenarında tepeye kurulmuş bu kale gerçekten masallardan fırlamış gibi. Yanında yöresinde hiçbir şey olmaması da bu hissiyatımızı kuvvetlendiriyor. Turumuz burada yaklaşık 45 dakikalık bir mola verdi. 17. yüzyılda inşa edilip 19. yüzyılın başlarına kadar işlevselliğini koruyan kale tarihinde birçok savaş görmüş. Duvarlarındaki yazılardan yola çıkarak rehberimiz yeni ve eski Gürcü alfabesinden bahsetti biraz. Bu kalede yeni alfabe kullanılmış, Gergeti Kilisesi’nde (Kazbegi’nin tepesindeki) ise eskisi. Ananuri’nin duvarlarındaki dev boyutlarda haç işareti minik ejderhaların tepesinde onlara hükmeder gibi resmedilirken (Hıristiyanlığın paganizm üzerindeki üstünlüğünü simgeliyormuş) Gergeti Kilisesi’nde haçlar ve ejderha eşit boyutlarda çizilmişti (rehberimiz bunun paganizmle kardeşlik olarak yorumladı). Şu anda bu satırları yazarken bu farkın derinlerde yatan sebebini merak ediyoruz, bilen varsa bize ulaşsın adsagsaf. Bir de bu Ananuri Kalesi’nin duvarlarında üzüm asması şeklinde işlenen haç işaretleri Gürcistan kültüründe şarabın önemine vurgu yapıyormuş. Ne güzel kültür o öyle!
Gudauri
Gudauri’nin kendisi kayak turizmi için çok popüler bir durakmış. Buradaki otellerin büyük kısmı stil olarak İsviçre evlerine benziyor. Bizim için burada kısa sürede çok fazla görülecek şey olmadığı için durmadık sanıyoruz. Ama Gudauri yolunda 2 yerde mola verdik. Biri bal tadımı içindi, 4-5 çeşit doğal bal tattırıp isteyenlere satış yaptılar. İkincisi ise yol kenarında doğal mineralli suyun çıktığı Pamukkale-vari küçük bir kaynaktı. Ender Denizlili zaten, yani bunlar bize sökmez ama turistik görevimizi yerine getirip fotoğraf falan çektik tabii.
Gergeti
Bizi en çok heyecanlandıran ve tur için motive eden durak Kazbegi dağının tepesindeki Gergeti Trinity Kilisesi idi. Buraya çıkmadan önce kasabaya uğrayıp bir restorana aşağı indiğimizde hazır olması için siparişlerimizi verdik. Bunu söylememizin nedeni bu rota için zamanın ne kadar kısıtlı olduğunu bir kere daha vurgulamak. Neyse ciplerimize binip tepeye çıktık ve bizi karşılayan nefes kesici manzara karşısında büyülenmeden edemedik. Kilisenin arkasından 5 km. yükseklikteki Kazbegi dağını görebiliyorsunuz. Burası Gürcistan’ın 3., Kafkas sıra dağlarının 7. en yüksek noktasıymış. Böyle uzaktan görünce bile dağcı olası geliyor insanın! Bu manzaraları tur dahilinde hızlı hızlı görmektense yavaş yavaş sindirerek deneyimlemeyi çok isterdik. Belki bir gün deyip geçiyoruz efenim.
Gürcistan-Rusya Dostluk Anıtı
Tur kapsamında bizi en çok etkileyen noktalardan biri bu anıt oldu. Dönüş yolunda uğradığımız için gün batımının sunduğu ışık oyunlarının etkisi bir yana, üzerindeki canlı renkler ve çizimlerle anıtın kendisi de şahane. Anıt, Kafkas Sıradağları’nda bulunan ve Şeytanın Vadisi adı verilen bir alana bakıyor. Sovyet Rusya tarafından Rus-Gürcü dostluğunun 200. yılını kutlamak amacıyla 1983’te yaptırılan anıttan pek hoşlanmayan Sovyet karşıtı Gürcüler olduğunu duyduğumuzda şaşırmadık! Bu dostluk hakkında ne düşünürseniz düşünün yine de bu anıtı görmeye fırsatınız olursa kesinlikle kaçırmamanız gerek diye düşünüyoruz. Buraya giden yol boyunca geçeceğiniz tünellerin de İkinci Dünya Savaşı’nda esir edilen Alman askerleri tarafından inşa edildiğini söylemeden geçmeyelim.
Tiflis’te Yemek
Sakhachapure N1
Burası aslında güzel bir restoranmış ama biz restoranın hemen yanında bulunan fırın kısmında kahvaltı yaptık bir sabah. Rustaveli Caddesi’nde Ulusal Galeri’nin sonundan sağa doğru inen sokağın hemen girişinde bulunuyor. Oturup uzun uzun keyifli bir kahvaltı yapmaktansa gezerken elinize alıp yemelik kek poğaça tarzı bi şeyler tercih ederseniz mutlaka burayı deneyin. Yediğimiz her şeyi çok beğendik. Bir mantarlı poğaça yapmışlar içi mantarla dolup taşıyor, mantarseverlerin kesin denemesi lazım. İçeride 3 kişilik falan oturacak yer var, o da duvara bakıyor, keyif yapma yeri değil dedik işte sonra bozuşmayalım. :)) 3 poğaça, 1 muffinimsi bir şey, 1 americano, 1 de meyve suyu toplam 12 Lari.
Canape
Sülfür banyolarının yakınında güzel bir öğle yemeği yemek isterseniz burayı tercih edebilirsiniz. Biz kachapurinin pizza şeklinde olanını (ama kapalı ve hem içi hem dışı peynir dolu 🤤) denedik burda. Siz de benim gibi (Rüya) peynir delisiyseniz kesinlikle kaçırmamanız gerek, Ender pek sevmedi, ona biraz ağır geldi, ama o kahvaltıda kaşar peyniri yiyor yani ona göre değerlendirin. Bi de porsiyon cidden çok büyük, biz normalde çok yiyen bir çift değiliz kabul ediyoruz ama bir porsiyonu 2 kişi bile bitiremedik, bizce ortalama bir birey bunu tek başına yemiyordur, yani yemese iyi olur adfghad. Tatlı garsonumuza bizi bu konuda uyardığı için teşekkürler! 1 kachapuri, 2 kadeh kırmızı şarap, %10 servis ücretiyle beraber 27.5 Lari tutmuş.
Near Opera
Burası için Tiflis’te gittiğimiz en fancy mekan diyebiliriz. Adını Rustaveli Caddesi’nde bulunan Opera binasının yanından girilen sokakların birinde olmasından alıyor. Rastgele yolumuza çıkan ve ambiyansıyla bizi içeri çeken bu güzel mekanda ne yediğimizi ne siz sorun ne biz söyleyelim: Çiğ somon! Menüde ana yemek olarak geçen somonun fiyatı da uygun görününce ikimiz de somon sipariş ettik. Gelen 5-6 dilim marine edilmiş somon oldu. Meze olarak söylemiş olsak neyse, ama bu şekilde bizi bayağı hayal kırıklığına uğratan bir yemek oldu. Neyse ki yeteri kadar limon ve şarapla güzel gidiyor. Yanında füme sulguni peyniri söylemiştik, bu da bozulan moralimizi bir tık yerine getirecek kadar güzel çıktı. Sulguni Gürcistan’ın geleneksel peyniri, denemenizi öneriyoruz, füme tadını seviyorsanız bu hali de oldukça lezzetliydi. Füme sulguni 8 Lari (ama gerçekten çok büyük porsiyon geldi), limonda marine edilmiş somon 18 Lari, paraya kıyıp söylediğimiz kaliteli şarap 15 Lari :)))))))
Yemek diye gelen şeye bak püü (Cevizli ekmekler çok güzeldi ama) |
Batoni
Şehirde turistik görevimizi yaparken Sioni Sokağı’nı gözümüze kestirmiştik. Sıra sıra dizilmiş kafe ve restoranlardan oluşan bu sokak gerçekten çok hoş bir görüntü sunuyor. Batoni de daha sonra yemek yemek için buraya döndüğümüzde menüsüne bakarak biraz da rastgele seçip oturduğumuz bir yer oldu. Gürcü geleneksel yemeklerinden sığır etli (ve tabii kişnişli) güveç ve derin bir kapta servis edilen ve sonsuza kadar bitmeyecekmiş gibi gelen fasulye püremsi şeyi denedik. Anlatışımızdan da bayılmadığımızı anlamış olmanız gerek. Yok yani yıldızımız Gürcü mutfağıyla barışmadı napalım. 🙂
House of Khinkali
Gezi boyunca khinkali yeme arzumuzu hep içimizde taşıdık. Ama şansımıza her gittiğimiz yerde ya bu meretin sadece etlisi yapılıyor, ya da menüde tekli fiyatları yazılmasına rağmen 5 taneden az sipariş edemezsiniz gibi saçma kuralları var. Son gün artık khinkali yemeden Tiflis’ten gidemeyeceğimize kanaat getirip araştırmaya başladık. Araştırmalarımız sonunda burayı bulduk. Rustaveli Caddesi’nin sonunda bulunan bu restoran sonunda khinkali konusunda beklentimizi karşıladı. Burada yaklaşık 6-7 çeşit khinkali var ve istediğinizden 2 tane bile sipariş verebiliyorsunuz. Biz peynirli, kıymalı ve mantarlısını denedik. Ama tüm Tiflis’i bize zehir eden kişniş yine peşimizi bırakmadı. Kıymalıda çok belli olmuyordu, peynirlide de yoktu ama mantarlıda mantardan çok kişniş vardı. 🙁 Fiyatları çok makul olan bu restoranda khinkaliler ortalama 0.9 Lari, şarapların kadehi 2’den, biralar da 2.5 Lari’den başlıyor.
Fabrika
Burası aslında bir hostel, ama hostelden çooook çok daha fazlası olduğunu çekinmeden söyleyebiliriz. Marjanishvili mahallesinde bulunan Fabrika, bünyesinde kafe ve barlardan tutun seramik atölyesine, ses stüdyosuna, butik dükkanlara ve hatta berbere varıncaya dek birçok olanak barındırıyor. Bize Karaköy’ün yeni yüzünü çağrıştıran bir ortamı var. Biliyorsunuz biz Airbnb’de konaklamayı seviyoruz, otel/hostel çok bizlik değil, buna rağmen bir akşam gidip burada takılınca düşündük de burada kalmak da hiç fena olmayabilirmiş. Sonuç olarak size önerimiz, konaklama olarak tercih etmeyecek bile olsanız kesinlikle buraya uğrayıp bu ilginç yerleşkeyi görmek. Biz burada oturduğumuz barda değişik bir bira denedik ama keşke denemeseydik dedik. MTA 9 isimli bu birada çok yoğun bir şekilde ananas, portakal kabuğu, üzüm ve çam ağacı aroması var. Fiyatı da 8 Lariydi. Yine burada şarap 5 Lari, patates kızartması 5 Lari, kızartma sebzeler 7, Naneli Nadugi dedikleri haydariye benzer labneli meze de 5 Lariydi.
Radio Cafe
8000 Vintages
Burası gerçekten fiyat performans açısından en çok beğendiğimiz ve kişniş rezaletiyle karşılaşmadığımız tek yer. Burada şarap tadımı yapmak Tiflis’te verdiğimiz en güzel kararlardan biri oldu. 6 farklı (3 kırmızı 3 beyaz) şarap ve kocaman bir atıştırmalık tabağı, 1 saatlik şarap dersiyle birlikte kişi başı sadece 35 Lari. Gürcistan’da şarap yapımı okumuş bir genç bize masamızda eşlik ederek her içtiğimiz kadehle birlikte o şarabın yapımı, üzümü, yanında yenecek yemekler gibi konularda bilgiler verdi. Toplam kaç çeşit üzüm olduğu, kaç tane şarap üretim bölgesi olduğu gibi Gürcü şaraplarıyla ilgili bir sürü şey öğrendik. Gidecek olanlara çok da spoiler vermeyelim ehehe.
Burada zeytinlere değinmek istiyoruz. Çok değişik ve güzeldi, turşumsu değildi |
Tiflis’te Kaç Gün Kalınır?
Tiflis’te böyle tatlı çok yer var, vaktiniz varsa hepsini keşfedebilirsiniz |
Bizce Tiflis hızlı gezecekseniz 2 günde, rahatça gezmek ve her şeyi yapmak istiyorsanız 3 günde gezilebilecek bir şehir. Ancak Tiflis’e gitmişken Kazbegi ve çevresindeki önemli noktaları görmeden dönmemenizi öneririz. O yüzden, eğer vaktiniz varsa yukarıda belirttiğimiz gün sayısına 1 gün daha ekleyebilirsiniz.