fbpx

Ender Köşesi: Bunca Zaman Nasıl İzlememişim Dedirtecek 10 Kısa Film

        Bu haftaki öneri yazımızda sizlerle en sevdiğim ve etkilendiğim kısa filmlerden bahsedeceğim. Rüya da tabi ki yazımıza assolist olarak girip noktayı koyacak. 🙂 “Neden kısa film?” diye sorarsanız eğer, usta görüntü yönetmeni Aytekin Çakmakçı hocanın bir söyleşisinde söylediği ve beni çok etkileyen sözleriyle cevap vermek istiyorum. “Kısa filmler sinemanın en önemli eserleridir. Azınlığın sesi olurlar. Siz de eğer artık yozlaşmaya yüz tutan sinema sektörüne bir tepki göstermek istiyorsanız, bunu kısa filmlerinizle yapabilirsiniz. Sinema sektörünü kurtaracak olan kahramanlar kısa fimlerdir.” demişti Aytekin Hoca. Ben de o günden sonra ilgi duymaya başladım kısa filmlere ve hiçbir zaman pişman olmadım. Neyse lafı çok uzattım, şimdi ilk filmimizle başlayalım.

 

Malj (Balyoz) 1977 – 11 Dakika

 
        Tartışmasız olarak beni en çok etkileyen kısa filmdir Malj. Çoğu filmin saatlerce uğraşsa da anlatamayacağı mesajları 11 dakikaya çok güzel sığdırmış. Her insanın farklı bir anlam çıkarabileceği, birçok hikayeyi tek bir hikayede birleştirmiş bir şaheser adeta. Kiminin artık öldürücü hale gelmiş kapitalizmi ve tüketim toplumunu göreceği, kiminin dünyanın belki de en büyük düşmanı olan ayrıştırıcılık ve ırkçılığı, kiminin ise masum bir civcivin küçük bir hikayesini göreceği bir film. Film diğerlerinden farklı rengiyle dikkat çeken minik bir civcivin hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Yugoslavya’da tarım konulu bir film çekmekle görevlendirilen yönetmen Aleksandar Ilic, bir gıda fabrikasında gördüğü bu manzarayı Hitler’in toplama kamplarına benzettiğini ve filmin yanlışlıkla çekildiğini söylüyor. Ayrıca ses, ışık ve kamera kullanımının da dönemine göre üst düzey olduğunu belirtmekte fayda var. Benden tavsiye hayatınızın 11 dakikasını daha verimli harcayamazsınız. 🙂
 
 

Un Chien Andalou (Bir Endülüs Köpeği) 1926 – 16 Dakika

 
 
        Gelmiş geçmiş en tartışmalı sanatçılardan biri olan Salvador Dali ve yakın arkadaşı Luis Bunuel’in eşsiz eseriyle devam etmek istiyorum. Öncelikle bu filmi az önce anlattığım Malj filmi gibi bir mesaj almak için izleyecek olanlar hiç izlemesin. Deneysel sinemanın ilk örneği kabul edilen bu film, mükemmel bir sürrealizm örneğidir. Bunuel’in bir rüyasını Dali’ye anlatmasıyla başlar her şey. Bu rüyadan etkilenen Dali de kendi rüyasını Bunuel’e anlatır ve sonra bu iki rüyayı birleştirip bir film çekmeye karar verirler. Gerçeklik algısından tamamen uzak, doğrusal zaman çizgisiyle alakası olmayan bir film çıkar ortaya. Özellikle o dönemin teknolojisine göre efsane bir ustura ile göz kesme sahnesine sahiptir ayrıca. Döneminde çok tepki çekmiş, onlarca insanın toplanıp filmin kaldırılması için karakola gitmesine bile sebep olmuştur. Ama özellikle sürrealist sinemanın en önemli eseri olan bu filmi kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum.
 

 

Dwaj Ludzie Z Szafa (İki Adam ve Bir Dolap) 1958 – 15 Dakika

 

 
        Yine tartışmalı sanatçılardan devam ediyoruz. (Vallahi bende bir sorun yok onların eserleri güzel.) Ünlü yönetmen Roman Polanski’nin ilk eserlerinden biri, hem yazmış, hem yönetmiş hem de ufak bir kısmında oynamış bile. Bu film de sürreal esintiler taşıyan bir film diyebiliriz. Denizden sırtlarında bir dolapla çıkan ve masumiyetleri dünyaya fazla geldiği için tekrar denize dönen iki adamın hikayesini anlatıyor. Adeta lanetlenmiş gibi sürekli yanlarında taşımak zorunda oldukları dolap, onların yabancı olduğu bu dünyada başlarına çok iş açıyor. Hem esprili hem dramatik bir anlatıma sahip filmde birçok metafor bulunmakta. Ama bu metaforları anlayabilmek ve Polanski’nin gözünden yorumlayabilmek için Polanski’nin çocukluğunda yaşadıklarını okumak gerekiyor. 15 dakikaya çok fazla şey sığdıran bu filmi de kaçırmamalısınız.
 
https://www.youtube.com/watch?v=96SSKlFf0eM

 

Le Voyage Dans La Lune (Aya Seyahat) 1902 – 13 Dakika

 

 
        Hiç ara vermeden kült bir filmle devam ediyoruz. Ünlü yazar Jules Verne’in aynı isimli kitabından beyazperdeye aktarılan film birçok niteliğe sahip. Sinemaya büyük katkıları olan Fransız yönetmen Georges Melies’in en önemli eseri olan film, ilk bilimkurgu film ve ilk özel efekt kullanılan film gibi özellikleriyle sinemaya öncülük ediyor. 6 tane gökbilimcinin devasa bir topla aya fırlatılmasıyla başlayan film, bu gökbilimcilerin aydaki yerlilerle olan savaşıyla devam ediyor. Gayet esprili ve eğlenceli ayrıntılara sahip filmin 1902’de çekilmiş olması gerçekten çok şaşırtıcı. Filmde gerçekten zamanının çok çok ötesinde (hatta bu devirde bile çoğu düşük kaliteli filmde olmayan) efektler kullanılmış. 20. Yüzyılın en iyi filmleri listelerinin çoğunda kendine yer bulan bu yapımın renklendirilmiş versiyonları da mevcut. Uzun lafın kısası, her kısa film listesinde olmayı sonuna kadar hak eden muhteşem bir yapıt.
 
 

Happiness ( Mutluluk) 2017 – 5 Dakika

 
 
        Dört tane siyah beyaz film anlattıktan sonra şimdi de yakınlardan canlı renkleriyle bir animasyon filmi ile devam etmek istiyorum. ( Her ne kadar canlı renklerine rağmen iç karartıcı olsa da.) Çok başarılı bir illustrator Steve Cutts’ın günümüz dünyasını anlatırken adeta nefretini döktüğü bir film. Tüketim toplumunun ve kapitalizmin ne raddeye geldiğini kafasında yarattığı bir fare dünyasıyla anlatmış. Farelerin mutluluğu bulmak adı altında köleleştirilmelerini, tekdüze bir dünya içine sokulmalarını anlatıyor. Çok tanıdık geliyor değil mi bu dünya? Bana da öyle geldiği için sizlere önermek istedim. Diğer filmlere göre çok kısa olan süresi yüzünden internette dolaşan klasik videolara benzetmeyin. Gerçekten çok güzel bir senaryo üzerine kurulmuş ve mükemmel çizimlerle harmanlanmış çok başarılı bir kısa film.
https://www.youtube.com/watch?v=e9dZQelULDk

 

Bıyık (Moustache) 2013 – 8 Dakika

 

 
        Çok heyecanlandırıcı bir hikayesi olan Türkiye yapımı Bıyık ile devam ediyoruz. Umut Delimehmet’in lisede bir dönem ödevi için çektiği, başrollerinde felsefe öğretmeni ve küçük kuzenini oynattığı (hem de bir dondurma karşılığında) , Türkiye Sineması için gerçekten önemli olan bir film. Türkiye’de aldığı ödüllerin yanı sıra Uluslararası Cannes Film Festivali’nde de gösterim hakkı kazanmış. Bir insanın, diğerlerinden farklı olmak istemesi, ama bunu beceremediği için yaşadığı iç bunalımı ve sonrasındaki kurtuluşu anlatıyor film. Tabii benim yorumum dışında birçok farklı yorum olabilir. Siyah beyaz ve renkli geçişleri olan, ve bunu senaryoya çok güzel yediren film, gerçekten Türkiye için çok umut vadediyor. Sıradışı ve başarılı bir anlatıma sahip olmasının yanı sıra, yine tarihten birtakım ögeler de taşıyor. Neyse lafı fazla uzatmadan, gerçekten izlemediğinize pişman olacağınız bir yapım.
https://www.youtube.com/watch?v=3ghTTjltCtY

 

Cemil Şov (Cemil Show) 2015 – 13 Dakika

 

 
        Yine çok güzel bir Türkiye kısa filmiyle devam ediyoruz. Hayatta en büyük hayali bir şov programı sunmak olan taklit konusunda oldukça yetenekli ama bir o kadar da asosyal bir güvenlik görevlisinin hikayesi. Tek arzusu çalıştığı yerde ayın elemanı olmak ve bir kere olsun hayatında ön plana çıkarak hoşlandığı kıza kendisini göstermektir. Çok gerçekçi ve samimi oyunculuğun da etkisiyle, hayal kırıklığını ve adaletsizliği iliklerinize kadar hissedeceğinizi kesin olarak söyleyebilirim. Serkan Keskin, Salih Kalyon gibi tanınmış oyuncuları da bünyesinde barındıran film gerçekten profesyonel bir şekilde çekilmiş. Ülkemizde böyle örnekler olması gerçekten çok iç açıcı diyerek filmimiz hakkında sözlerime son vermeden önce, gerçekten kaçırılmaması gereken güzel bir film olduğunu tekrar hatırlatmayı kendime görev biliyorum.
https://vimeo.com/211681890

 

The Pavement (Kaldırım) 2015 – 3 Dakika

 

 
        “3 Dakikalık bir filmde ne buldu, ne gördü de bu kadar etkilendi?” diye sorabilirsiniz, ama gerçekten sıradışı bir 3 dakika olduğundan da emin olabilirsiniz. Yine siyah beyaz bir filmle karşınızdayım. (Umarım siyah beyaz filmlere karşı önyargınız yoktur.) Yönetmeninin ilk film denemesi olmasına rağmen HBO’nun Project Greenlight yarışmasında ilk 10’a girmeyi başarmış. Filmde tersten akan, hatta tam olarak akmayıp eklenerek giden, alışılmışın dışında bir zaman akışı var. Daha çok deneyselliği ve güzel görüntüleriyle dikkatimi çektiği için sizlerle paylaşmak istedim. Klasik çekimlerden sıkıldıysanız ve deneysel çalışmalar izlemek istiyorsanız, gerçekten memnun kalacağınız bir yapım.
https://vimeo.com/120340284

 

Hotel Chevalier 2007 – 13 Dakika

 

 
        Yazının sonunu Rüya’ya devretmeden önce beni gerçekten çok etkileyen bir Wes Anderson filmiyle kendi kısmımı bitirmenin vakti geldi. Darjeeling Limited filminin ikinci partı olarak filme giriş amacıyla ve derinlik katmak için çekilen film, öyle değişik ki filmi hiç izlememiş birinin bile her şeyi hissedebileceği şekilde ayarlanmış. Kendi başına ayrı bir film olmayı başarmış. Wes Anderson’ın elinden çıktığı her köşesinden anlaşılıyor. Renkleri ve arkada çalan çok çok güzel müziğiyle sanki insanın kalbine hükmediyor direkt. Natalie Portman ve Jason Schwartzman’ın eşsiz oyunculukları da tuzu biberi olmuş bu güzel yapımın. Birbirlerinden ayrılmaya çalışan bir çiftin aylar sonra, otel odasındaki ilk buluşmasını gösteren film, az olmasına rağmen çok vurucu diyaloglara sahip. Gerçekten yaşanmış bir anı gizli kamerayla çekmişçesine gerçekçi bir 13 dakika izlemek istiyorsanız ve özellikle Wes Anderson filmlerini seviyorsanız kesinlikle izlemeniz gereken bir yapıt. https://tamfilmizle.com/filmizle/otel-chevalier-hotel-chevalier-2007/

 

Rüya’dan: La Jetée (Dalgakıran) 1962 – 28 dakika

 

 
        La Jetée, hikayesini tamamen siyah-beyaz fotoğraf kareleri üzerine dış sesle anlatıyor. Chris Marker’ın bu post-apokaliptik fotoromanı, III. Dünya Savaşı sonrası perişan olmuş bir dünyanın kurtuluşu için yapılan deneylerde kullanılan deneklerden birinin hikayesi. Türü bilimkurgu olsa da esas içinde barındırdığı romantik lirizm ile kalbimi çalmış bir film. Bana hep Alain Renais filmlerinin şiirselliğini anımsatır; fotoğrafla yazılmış şiir temalı bir akım olsa La Jetée öncüsü olurdu. Ayrıca ses efektleri ve müziklerin de filmin hissiyatını yansıtma konusunda oldukça başarılı olduğunu söylemeden geçmeyeyim. Sadece fotoğraflar ve sesler dedim, buna dayanarak uzun süresi sizi ürkütmesin, film içinizde bir yerlere dokunup sizi etkisi altına alacak ve zamanın nasıl akıp geçtiğini anlamayacaksınız. Bence herkes için öyle, ama özellikle fotoğrafla ilgileniyorsanız kesinlikle kaçırmak istemeyeceğiniz bir başyapıt.

Yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir